
Uzm. Dr. Cennet Yıldırım
Psikoterapi Nedir? Kişinin duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerini kendi beklentileri doğrultusunda değiştirmesi amacıyla psikoloji ilkelerine dayalı klinik yöntemlerin uygulanması ya da kişilerarası ilişkinin kullanılmasıdır. Psikoterapide; bireylerin yaşam döngüsünü engelleyen sorun ya da sorunlar temel alınarak, özel teknik ve metotlar aracılığı ile bireyin sosyal, romantik ve özel hayatında kendi ve çevresinin bilincinde, kontrollü olarak hayatına sağlıklı bir şekilde devam etmesi amaçlanır..
Depresyon

Depresyon, sürekli bir üzüntü ve ilgi kaybına neden olan bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon aynı zamanda majör depresif bozukluk veya klinik depresyon olarak da adlandırılır.
Bu durumdan muzdarip bireylerin hissettikleri, düşünceleri ve davranışları etkilenir ve bunlardan dolayı çeşitli duygusal veya fiziksel sorunlar ortaya çıkabilir. Normal günlük aktiviteler yaparken sorun yaşanabilir ve bazen hayat yaşamaya değmez gibi gelebilir.
Depresyon sadece bir keyifsizlik veya anlık bir zayıflık değildir. Depresyon aynı zamanda bir anda çözülebilecek kadar basit bir sorun değildir. Depresyon tedavi edilebilir ve tedavi gerektiren tıbbi bir durumdur. Bu tedavi süreci bazı vakalarda uzun sürebilir.
Depresyonu olan bireylerin çoğu ilaç, psikoterapi veya ikisinin birleşimi ile devam eden bir tedavinin sonucunda iyileşebilirler.
Depresyon genellikle 20'li veya 30'lu yaşlarda başlar, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Erkeklere oranla çok daha fazla sayıda kadına depresyon teşhisi konulmaktadır. Bunun nedeninin ise kadınların daha yaygın olarak tıbbi yardım istemesi olduğu düşünülmektedir.
Panik Bozukluk / Panik Atak

Panik atak, ani ve düzenli olarak bir panik ya da korku hissinin etkisi altında kalınan bir anksiyete bozukluğudur.
Hemen herkes belli zamanlarda endişe ve panik hissi yaşayabilir. Bu his gergin, stresli veya tehlikeli durumlara karşı verilen doğal bir tepkidir.
Ancak panik atak bozukluğundan muzdarip bir kişi için anksiyete, endişe, panik ve stres duyguları hem düzenli olarak, hem de genellikle belirgin bir sebep olmaksızın ortaya çıkar.
Panik Bozukluğu ise panik atak ile ilişkili bir ruhsal rahatsızlıktır. Beklenmedik şekilde tekrarlayan panik atakları, bu atakların gerçekleşmesi beklentisinin ortaya çıkardığı bir kaygı, ve panik atak sırasında gerçekleşen semptomlardan dolayı ölme ya da zarar görme kaygısı nedeniyle hayatın doğal akışına uyum sağlamakta güçlük çekme şeklinde gözlemlenir.
Bağlanma Sorunları

Bağlanma, bebek ile ona temel bakım veren kişi arasında oluşan bağdır. Temel bağlanma anne ile gerçekleşir. Bebeğin ihtiyaç duyduğu anlarda annesinin desteğini görüyor olması ona karşı güven oluşturmaktadır. Bu şekilde anne bebek arasında oluşan bağ bebeğin gelecekteki psikososyal gelişimini etkilemektedir. Annenin bebeğiyle kurduğu bağ güven çerçevesi içerisinde olmadığında özellikte 3 yaş ve sonrası dönemlerde çocuk bunu protesto etmeye başlayacak ve anneden uzaklaşmayı seçecektir. Bağlanmanın sağlıklı bir biçimde sağlanamadığı durumlarda çocuk kendi kendine yetmeye çalışacaktır. Bu yüzden çocuk kendi kabuğuna çekilmeyi seçip kendisini terk edilmiş ve yalnız hissedebilmektedir. Özellikle 2-7. ay arasında anne-bebek arasındaki bağlanma sağlıklı bir şekilde tamamlanmadığında iki türde bağlanma bozukluğu kendini gösterebilir
Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu

Bir anksiyete atağı kişide bunaltıcı derecede meydana gelen stres, kaygı ve korku halini tanımlar. Çoğu insanda bu durum zaman içerisinde yavaş yavaş gelişme eğilimindedir. Bu durum özellikle kişiler için yoğun stres halini içeren durumlarda ortaya çıkar.
Kişide anksiyete halinin ortaya çıkmasında; merkezi sinir sisteminde bilginin iletilmesinde görevli seratonin, norepinefrin, dopamin ve gaba gibi çeşitli kimyasal aracıların (nörotransmitter) rol oynadığı düşünülmektedir. İnsan beyninin birçok bölümünden bir olan amigdala korku ve endişenin merkezi olarak bilinir. Kaygı bozukluğundan muzdarip kişilerde yapılan çeşitli araştırmalarda bu kişilerin beyninin bu bölümünün kaygı kaynağı olabilecek durumlar karşısında aşırı bir aktivasyon haline geçtiği tespit edilmiştir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travma sonrası stres bozukluğu kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağan dışı ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olayların tetiklediği bir ruhsal travma ya da ruh sağlığı durumudur. Bu olayların kişinin kendisinde veya bir yakınında ölüme yol açması ya da yaralanma tehlikesi yaratması durumunda ortaya korku, dehşet ve çaresizlik hisleri çıkabilir.
Deprem, sel, ve yangın gibi doğal afetler, işkence, savaş ve tecavüz gibi insan kaynaklı travmalar, kazalar, ciddi ve ölümcül tıbbi durumlar ile hastalıklar, ya da beklenmedik ölümler gibi travmatik olaylar bireylerde ruhsal travmaya yol açabilir. Bu tür travmatik olayları yaşayan ya da onlardan etkilenen çoğu insan, geçici olarak şartlara ve çevrelerine uyum sağlamakta ve durumla başa çıkmakta zorluk çekebilirler.
Bireyler genellikle zaman içerisinde ve kendilerine yapılacak iyi bir bakımla, daha iyi hale gelirler. Ancak bu zorlanma belirtileri kötüleşirse, aylarca hatta yıllarca sürerse ve bireyin günlük işleyişine müdahale ederse, travma sonrası stres bozukluğu olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu semptomları ve belirtilerinin ortaya çıkmasının ardından bir an önce etkili tedavi almak, semptomları azaltmak ve işlevi iyileştirmek için oldukça büyük bir öneme sahiptir.
Kişilik Bozuklukları

Kişilik bozukluğu diğer bir adıyla borderline hastanın sağlıksız bir düşünme, işleyiş ve davranış tarzına sahip olduğunuz bir tür zihinsel bozukluktur. Kişilik bozukluğu olan bir kişi, durumları ve insanları algılamakta veya ilişkilendirmekte zorlanır. Kişilik bozukluğu hastanın ilişkilerinde, sosyal aktivitelerinde, iş ve okulda önemli sorunlara ve sınırlamalara neden olur.
Bazı hastalar, kişilik bozukluğunun olduğunun farkında olamayabilir, çünkü düşünme ve davranış tarzı kendilerine son derece normal gelmektedir. Bu durumda hasta karşılaştığı zorluklar veya olumsuzluklar için başkalarını suçlayabilir.
Kişilik bozuklukları genellikle genç yaşlarda veya yetişkinlik döneminde başlar. Kişilik bozukluğunun birçok türü vardır. Bazı türleri kişinin yaşının ilerlemesiyle birlikte daha az görülmeye başlayabilir.
Kişilik, kim olduğumuzu tanımlamamız için hayati öneme sahiptir. Tutumlar, düşünceler, davranışlar ve ruh halleri de dahil olmak üzere benzersiz özelliklerin bir karışımını ve bu özellikleri diğer insanlarla ve çevremizdeki dünyayla olan ilişkilerimizde nasıl ifade ettiğimizi içerir. Bireyin kişiliğinin bazı özellikleri miras alınır, bazıları ise yaşam olayları ve deneyimleri ile şekillenir. Belirli kişilik özelliklerinin çok katı ve esnek olmaması durumunda bir kişilik bozukluğu gelişebilir.
Kişilik bozukluğu olan insanlar, toplumun normal veya normal olarak gördüklerinden daha farklı bir bakış açısında sahip olurlar. Kişilik bozukluğu olan kişilerde genel olarak zayıflık başa çıkma gibi beceriler sağlıklı ilişkilere oranla çok daha zor olur.
Fobiler

Dışardan gelen tehlikelere karşı verdiğimiz duygusal yöndeki tepkilere korku adı verilir. Fobilerimiz de hissettiğimiz korkuların bir çeşididir. Bir duruma karşı duyulan korkunun kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkilemesine fobi denir. Fobiler insanlarda sıklıkla görülen anksiyete bozukluklarıdır. Fobisi bulunan insanlara fobik de denilebilir.
Her canlı tehikeli olduğunu algıladığı ve varlığını, yaşamını tehdit eden durumlardan içgüdüsel olarak kaçınır. İşte insan bilinci bu kaçınmayı korku olarak algılar. Korku bir bakımdan ön uyarı mekanizmasıdır. Kişinin tehlikeli olarak algıladığı veya yaşamını tehdit ettiğini düşündüğü durumlardan kaçınamaması veya kaçındığı halde duygusal olarak rahatlayamaması, korkunun kontrolden çıkması anlamına gelir. Kişinin rahatlayamaması sonucu korku ve endişe gitgide artar ve anksiyete görülebilir. Bu anksiyete kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkiler ve kendi dışında işleyen bir mekanizmadır. Bu hale gelindiğinde aslında bizim kendimizi koruma mekanizmamız ve kişinin ön uyarı mekanizması olarak tanımladığımız korku fobiye dönüşür. Kişinin korkuları veya fobileri her zaman bir varlığa veya duruma bağlı olmayabilir.
Fobiler toplumda hastalık olarak değil de, bir kişilik özelliği veya huy olarak algılanır. Bu nedenle tedavi için sağlık kuruluşlarına başvuran kişi sayısı oldukça azdır. Fobiler kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür.
Yeme Bozuklukları

Sağlığa zarar verebilecek derecede yetersiz ya da aşırı yemek yeme davranışıdır. Yeme bozukluğu olan kişinin bedeni, duygusal ve sosyal hayatı yeme davranışındaki anormallikler nedeniyle zarar görür. Kişinin, günlük yaşamı yeme biçimini değil, yeme biçimi günlük yaşamını etkiler.
Beslenme ve yeme bozuklukları;
-
Pika
-
Geri çıkarma (geviş getirme) bozukluğu
-
Kaçıngan/kısıtlı yiyecel alımı bozukluğu
-
Anoreksiya nervoza
-
Tıkınırcasına yeme bozukluğu
-
Tanımlanmış diğer bir beslenme ve yeme bozukluğu
-
Tanımlanmamış beslenme ve yeme bozukluğu olarak değerlendirilmektedir.
Alkol ve Madde Kullanım Bozukluğu

Alkol Bağımlılığı Nedir?
Alkol bağımlılığı (alkolizm), kişinin bedensel ve ruhsal sağlığının, aile, sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alması olarak tanımlanabilir. Alkol bağımlılığı sağlık sorunları, trafik kazaları, intihar, suça yönelme, aile parçalanması, ekonomik sorunlar, iş yaşamının bozulması gibi pek çok boyutu olan önemli bir sorundur. Alkolizm bir hastalıktır. Etil alkol bağımlılık getirir. Ancak her içki içen bağımlı değildir. Bazen normal içme nerede biter alkolizm nerede başlar sınırını çizmek kolay olmayabilir. Çok az miktarda alkol ile zehirlenme belirtileri gösteren ya da ileri derecede saldırgan olan kişiler vardır (patolojik sarhoşluk). Genellikle 20-40 yaşlar arasında görülür. Tüm dünya göz önüne alınırsa kadınların sayısı erkeklere göre çok azdır. Ancak gelişmiş ülkelerde kadın erkek sayısı eşittir.
Madde bağımlılığı nedir?
Kimi zaman bir arkadaşın ikramı ile kimi zamansa meraktan, günümüzde bir kısım genç maalesef madde kullanımıyla çok erken yaşta tanışır. En büyük motivasyonları ise bir kez kullanacakları için bunun zarar vermeyeceğini düşünmeleri. Oysa çoğu zaman madde kullanımı kronik hale gelir. Ülke genelinde yapılan istatistikler doğrultusunda alkol ile madde bağımlılığı yaşının çok düştüğü, sigaraya başlama yaşının 13 yaşın altına indiği belirtiliyor. Bağımlılık, tedavisi mümkün olan kronik bir beyin rahatsızlığıdır. Bu nedenle madde kullanımı ne kadar erken fark edilirse tedaviye o kadar erken başlanır ve sonuç alınır. Dolayısıyla aileler çocuklarının madde kullandığını öğrendiklerinde toplumsal baskı sebebiyle bunu saklayıp kendi içlerinde çözmeye çalışma eğilimine girmemeli. Çocuklarıyla kuracakları sağlıklı bir iletişimle beraber onu zaman kaybetmeden tedaviye yönlendirmeliler. Erken tanı içinse öncelikle madde kullanımının habercisi olan belirtilerin bilinmesi gerekir.
Cinsel Sorunlar

“Cinsellik, biyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel, geleneksel, ahlaki, dini, politik ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir bütündür.”
Cinsellik hakkında bilinmesi gerekenler
-
Cinsellik, yaşamın sağlıklı ve doğal bir parçasıdır. İnsan cinselliği sadece üreme amacı taşımaz, cinsellik haz amacıyla yaşanır. Bu bağlamda içerisinde cinsel arzular ve fanteziler yaşanması normal ve sürecin parçasıdır.
-
Cinsellik tüm insanlara özgüdür.
-
Cinsellik fiziksel, duygusal, zihinsel olduğu kadar toplumsal, sosyal ve entelektüel öğeleri de barındırır.
-
Her insanın cinsel yönelimine uygun davranışta bulunma ve yaşama hakkı vardır.
-
Cinsel yaşam zorlama, baskı ve sömürüden uzak olmalıdır.
-
Cinsel ilişkilerde karşılıklı sevgi, paylaşım ve birbirine özen gösterme egemen olmalıdır. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan cinsellik daha doyurucu ve sağlıklıdır.
-
Cinselliği yaşamaya erken yaşta başlamak bir takım riskleri beraberinde getirir. Cinsel davranış sorumluluk ve öz denetim gerektirir. Gençlerin cinsel konulara merakı olması son derece normaldir. Gençlerden cinsel yaşamları karşısında sorumluluk bekleniyorsa onlara bu konuda gerekli ve doğru bilgilerin verilmesi gerekmektedir. Gerektiğinde hizmet alabilecekleri kuruluşların bilgisi gençlere verilmeli ve bilgilendirilmelidirler.
-
Çocukların cinsellikle ilgili bilgileri anne babalarıyla ya da güvendikleri kimselerle paylaşmaları yararlı olur. Cinselliğin doğal olduğu utanılacak bir şey olmadığı bilgisi onlarla paylaşılmalıdır.
-
Çocuklar cinsiyeti gözetilmeden sevilmeli ve bakılmalıdır.
İnternet Bağımlılığı

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte çocuklarda görülen hastalıkların da yön değiştirdiği söylenebilir. İnsan yaşamının merkezine yerleşen teknolojik aletler ve internet, toplumun ve ailenin sosyal yapısından eğitim sistemine kadar hayatın birçok alanını etkiler. Teknolojinin, bireylere birçok alanda sağladığı yararların yanı sıra özellikle çocuklar üzerinde birtakım duygu ve davranış problemlerine yol açabilmektedir. Bu problemlerden bir tanesi de çocuklarda internet bağımlılığıdır. Çocukların internet ve bilgisayar kullanımları üzerindeki kontrollerini kaybetmesi ve bunları ölçüsüz olarak kullanmaya başlaması şeklinde seyreden bu durum, çocuğun sağlıklı gelişimi için üzerinde durulması gereken ve psikolojik tedavi gerektirebilen oldukça ciddi bir sorundur. Bu sorunun ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerin başında ebeveynlerin yanlış tutumları gelir. Teknolojik bir aletin ekranına kilitlenip anne babasını rahatsız etmeyen çocuk birçok ebeveyn için cazip gelir. Ancak unutulmamalıdır ki ebeveynini rahatsız etmeyen çocuk, gelişime kendisini kapatmış, anne baba ilgisini başka yerlerde arayan çocuktur.
Uyum Bozuklukluları

Bir yaşam olayına bağlı olarak gelişen, depresif ya da kaygı belirtilerinin ön planda olduğu olumsuz ruhsal durumlardır. Bu yaşam olayları, herkes için olmasa da stres yaratma potansiyeli olan olaylardır. Örneğin, emeklilik, boşanma, iflas, işten atılma, aldatılma gibi. Kişiler yaşadıkları bu olaydan sonra normal yaşama uyum sağlamakta, düzenlerini yeniden kurmakta sorun yaşarlar. İsteksizlik, ilgisizlik, boş vermişlik, karamsarlık gibi depresif belirtiler ve/veya endişe, gerginlik, kolay tepki verme, tahammülsüzlük, uyku bozukluğu gibi kaygı belirtileri ortaya çıkar.
Hem ilaç tedavileri (antidepresan ve anksiyete giderici ilaçlar) hem de özellikle destekleyici türde psikoterapi hastaya bu olumsuz ruh halinden çıkması için yardımcı olacaktır. Bu psikoterapi ile hem hastanın olumlu yanları desteklenecek, hem de bu yaşam olayının bireyde neden böyle bir ruhsal tepkiye neden olduğu anlaşılmaya çalışılacaktır.
Yetişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında başlayan, etkisi tüm bir yaşama yayılabilen, süreğen bir nöropsikiyatrik bozukluktur. Biyolojik kökenleri üzerine yapılan kalıtım, genetik ve beyin görüntüleme araştırmaları bu bozukluğu anlayabilmemiz yönünde önemli katkılar sağlamıştır. İyi tanımlanmış bir psikiyatrik bozukluk olmasına karşın, DEHB tanısıyla ilgili gerek sosyal-kültürel itirazlar ve gerekse eklenen psikiyatrik eş tanılar onun iyi anlaşılamayan bir bozukluk olarak kalmasına yol açmaktadır. Ayrıca rahatsızlığın belirli dönemlerde farklı belirtilerinin ön plana geçişi anne-babaların, eğitmenlerin ve hatta hekimlerin kafasını karıştırabilmektedir.
Öfke Kontrolü

Öfke, hoşnut olunmayan durumlara karşı verilen temel duygulardan biridir. Günlük hayatta sinirimizi bozan bir çok olayla karşılaşırız. Trafikte hatalı sollayanlar, sıkıştıranlar, işyerinde işini savsaklayanlar, hakaret eden patronlar, dengesiz müdürler, anlayışsız arkadaşlar, baskıcı ve bunaltıcı anne babalar, aşırı hırs bu olayların bazılarıdır. Bu tür olaylara uygun tepkiler verildiğinde, öfke gayet sağlıklı bir duygudur. Çoğu insan bu durumlarda tepkisini direk gösterir. Ya bağırıp çağırır, ya kavga eder ya da sağı solu kırıp döker. Bu tepkileri kontrol edemediğimiz takdirde kendimize zarar verebiliriz veya sosyal ilişkilerimizi yıkıma uğratabiliriz. Kimisi de tepkisini içine atar ve biriktirir. Bu ikinci grup insanlar “olayları hep içime atıyorum, kimseye tepki veremiyorum, kimseyi kırmak istemiyorum, hayır diyemiyorum” diyen insanlardır. Öfkelerini biriktirirler. Stres insan vücuduna girdiği zaman bir şekilde çıkacak yol arar, aynı elektriğin girdikten sonra bedenin bir yerinden çıkması gibi. Biliyorsunuz şiddetli elektrik çarpmalarında ayak topuğu gibi yerlerde patlamalar olur. Elektrik bu şekilde dışarı çıkar. İşte günlük hayatta biriktirdiğimiz stres ve kızgınlık da benzer şekilde etki yaratır. Küçük stres olayları birikir ve bir eşik üstü uyaranlarla karşılaşıldığında dışarı çıkar. Öfke patlaması yaşayan insanların birçoğu olayı tetikleyen etkenden ziyade bu birikmiş öfkeyi yaşarlar.
Duygu Durum Bozuklukları

Duygudurum bozukluğu, kişinin duygusal durumunu etkileyen bir akıl sağlığı sorunudur. Bir kişinin uzun süreli aşırı coşkunluk (mani), aşırı üzgünlük (depresyon) veya her ikisini birden (bipolar; yani iki uçlu) deneyimlediği bir bozukluktur.
Olaylara bağlı olarak kişinin ruh hâlinin değişmesi normaldir. Bir duygudurum bozukluğu teşhisi konması için semptomların birkaç hafta veya daha uzun süre mevcut olması gerekir. Duygudurum bozuklukları; bireylerin davranışlarında değişikliklere neden olabilir ve iş veya okul gibi rutin faaliyetlerle başa çıkma becerilerini etkileyebilir. En yaygın duygudurum bozukluklarından ikisi depresyon ve bipolar bozukluktur.